anasayfa | tüm yazılar

dijital tüketim mesleki ilerleyişimi yavaşlatıyor

know thyself

İsteyerek ya da istemeyerek, belki büyük güçler belki de büyük olmak isteyen birçok küçük güç tarafından, dünyanın neredeyse tamamına dayatılan ve bütün sıradan insanları bir şekilde etkileyen yeni bir yaşam tarzı var: tüketim odaklı yaşam. Hızlı tüketmek, sürekli tüketmek, daha çok tüketmek.

Bu tüketim çılgınlığının alışveriş odaklı tarafına yapacak çok yorumum yok çünkü bu zaten çok uzun yıllardır var olan, -izm ile biten birtakım hareketlerle doğmuş ve -oji ile biten birtakım çalışmalarla çok kez araştırılmış, dile getirilmiş bir konu. Kamu spotlarından romantik komedilere, oradan kişisel gelişim kitaplarına konu oldu ve halk bir şekilde sürekli bilinçlendirilmeye çalışılıyor yıllardır. The Minimalists denilen iki eleman ve Marie Kondo gibi “akıllı” insanlar çok para kazandı bu hikayede. Kendi adıma bilinçli bir tüketici olduğuma inanıyorum ve alışveriş çılgınlığı beni çok etkilemiyor, konunun yine çok konuşulan diğer tarafına bakacağım.

Bahsedeceğim tüketim, dijital içerik, bilgi ve duygu düşünce tüketimi. Bütün bu tüketimlerin kesiştiği, bağlantılarının arka planına inildiği sosyal bilimler çalışmalarının olduğunu biliyorum fakat sıradan bir insan olarak kendi hayatımdaki, özellikle mesleki gelişimimdeki etkilerden bahsetmek istiyorum.

Uzun zamandır aklımda olsa da bu çalışmalara dayanan ciddi bir kitap okuyamadım (sebebi de bu konuya dayanan kısır bir döngü) fakat bol bol içerik tükettim.. Çeşitli TED talklar, sıcakkanlı bir arkaplanla yeni açtığı kanalında çaktırmadan kişisel gelişim pazarlayan birkaç indie youtuber videosu izledim ve tabii tweetler okudum.. Bir de kendimi gözlemleme imkanım bol bol oldu.

Hızlı tüketimin beyne de, zihne de, ruha da zararlı olduğuna ikna oldum.

Bu konunun üzerine en çok gitme sebebimse, kişisel hayattaki tüm yan etkilerinin yanısıra, Jules Payot’un deyimiyle “zihin işçisi” olan biri olarak mesleğimde daha iyi olmamı da engelliyor olması.

Yazılım, mühendislik gibi disiplinlerde kendini sürekli geliştirme ve sürekli öğrenme halinde olmak kaçınılmaz bir süreç. Ek bir efor sarf etmeyip sadece işinizi yapmaya çalışırken bile yeni bir konsepti ya da teknolojiyi öğrenmek zorundasınız. Ekstra eforu sarf ederseniz de işini daha iyi yapan birisi olursunuz. Lisanstan mezun olduğumdan beri (ki bu yazıyı yazarken tam 1 yıl oluyor) ekstra eforu sarf etmek birinci önceliğim oldu. Daha çok çalışmak, daha çok okumak, daha çok bilmek. Teknik çalışmaların yanı sıra “software crafting” denilen soft becerilerle ilgili de okumalar yaptım ve tavsiyeler aldım. Sanırım ilk hatalarımdan biri herkesten her türlü tavsiyeyi almaktı. Direkt uygulamaya geçmesem bile bu tavsiyeler aklımın bir ucunda yer ediniyor ve “ya öylesi daha iyiyse” diye düşünmekten herhangi birini hayata geçirmekten beni alıkoyuyordu.

Online tavsiyelerle ilgili problem şu, karşıdaki kişi yazdığı blog yazısını tamamen kendi bakış açısı ve hayat tarzı ile yazıyor. Size dair hiçbir fikri yok, sizin de ona dair hiçbir fikriniz yok. Onun için işe yarayan şeylerin sizin için işe yarayacağının garantisi yok. Üstelik nedensellik adına hiçbir sorgulama yapmanıza fırsat olmuyor, tavsiyeyi okuyor, tüketiyor ve geçiyorsunuz. Aklınızın bir köşesinde, yapılacaklar listenizde yer kaplıyor fakat sizin bu konuyu içselleştirme, süzme fırsatınız olmuyor. Böyle yapmanız gerektiğinin bile farkında olmuyorsunuz aslında.

İşte böyle farkında olmadan aldığım tavsiyelerden biri de bahsettiğim çalışmaları sistematik hale getirmek, düzenli çalışmak ve türevi şeklinde oldu. Bunu yapmam gerektiği kafama kazındıktan sonra işler benim için karmaşık bir hal almaya başladı. Full time çalışırken bir yandan kişisel hayatımı dengelemem, bir yandan da plana sadık kalmam gerekiyordu.

Her ne kadar iradeniz plana sadık kalsa da sağlığınız, hayatınızdaki gelişmeler, daha fazla bilgiyi kabul edemeyecek olan beyniniz her zaman plana kalmıyor. Böyle olunca da bahsettiğim sistemi oturtmak zorlaşıyor, daha farklı tavsiye arayışına giriyorsunuz, daha çok blog okuyorsunuz. Kendinizi verimlilik arayışı içinde, arayıştan dolayı verimli gibi hissettiren fakat gerçek anlamda verimli bir iş yapmadığınız günler geçirirken buluyorsunuz.

Tavsiyelerin bir de yaratıcılığı ve çözüm üretmeyi engelleme özelliği var. Bir problem yaşadığımda ilk iş çözümü araştırmak oluyor. Hem teknik hem de diğer meselelerde bu böyle. Sonuç olarak problemim üzerine yeterince düşünme şansı vermemiş, çözüm üretmek bir yana problemi tam olarak anlayamamış oluyorum.

Ne yapmam gerektiğini, nasıl yapmam gerektiğini çok farklı kişilerden defalarca kez ‘tükettim’. Bu bilgilerle somut bir çıktı üretmeye enerjim ve kaynağım kalmamış oldu.


Mesleğim gereği farklı alanlardan farklı konseptleri öğrenmeyi seviyorum. Özellikle high-level araçların arkasındaki low-level altyapıları ve sistemleri merak ediyorum ve bunları biliyor olmanın işini iyi yapma konusundaki katkısının da farkındayım. Fakat hayatımda sosyal medyadan empoze edilmiş sürekli bir telaş, bir acele söz konusu olduğundan, bu kaynaklara yeterli vakti ayıramıyorum. Çünkü bilgiyi görmeye, hızlıca almaya ve başka bir konuya geçmeye çok alıştım. Çünkü sürekli tükettiğim kısa içerikler gerek yazılı gerek görsel olsun, beni böyle alıştırdı. Teknik derinlikli bir kitabı okurken aynı sayfayı tekrar okumak zaman kaybı gibi hissettiriyor, tek seferde anlayamayıp üzerinden geçmek zorunda olduğum her bilgi, kaydırıp geçemediğim için beni yetersiz ve geç kalmış hissettiriyor.

Hepsini, bir an önce, hızlıca bilmek istiyorum. Bu insan olarak mümkün olmadığından, kendimi yine hiçbirini yapmamış olarak buluyorum. Uzun vadeli düşünemiyorum, bir kitabı 6 ay boyunca projelerini yaparak çalışmanın benim için büyük bir vakit kaybı olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamıyor, zaten geç kalmış hissettiğim için de kendimi döngüde buluyorum.


Sadece tüketme odaklı olunca doğal olarak üretme becerim azalıyor. Üretme becerisine konuşmayı, kendini ifade edebilmeyi, kelimelerle aranın iyi olmasını da dahil ediyorum bu bağlamda. Yıllardır kendimi kelimelerle arası çok iyi olan biri olarak bildikten sonra konuşurken doğru kelimeyi seçememek, hatta yazı yazarken vermek istediğim mesajı, bilgiyi daha anlaşılır ve sade bir şekilde veremiyor olduğumu görmek doğal olarak beni rahatsız ediyor. Her ne kadar yazılım asosyal bir iş, insanlarla uğraşmıyorsun denilse de, insanlarla yazılı ya da sözlü olarak sürekli iletişimde kalman gereken ve yaptıklarını, yapacaklarını iyi ifade etmen gereken bir iş. Bu becerimi de üretmek yerine tüketerek kaybetmeye yaklaşmış durumdayım.


Bütün bunlar ilerleyişi alt üst edip kafamı karıştırırken, bir de hızlı tüketimin fiziksel ve zihinsel yan etkileriyle baş etmek zorunda kalıyorum. Dikkati toplayamama, odaklanamama, okuduğunu anlayamama, stres, anksiyete. Bu tür şikayetleri çok fazla kişiden görüyorum son zamanlarda, bana kalırsa en büyük ortak noktamız, dijital içerik tüketimi.

Zamanın göreceliliği de doom scrolling yaparken iliklerime kadar hissettiğim bir gerçek. Kaybolan vakit bir yana, bunu fark edip telefonu koyduktan sonra sersemlemiş kafamın kendine gelmeye çalışması bir yana. Yapacak bir şey bulamayıp, kendine gelemeyip yine telefona uzanmak da başka bir yana.

Beynin mutlu eden, mutlu etmese bile mutsuzluk veren şeyden kaçma fırsatı sunan, hızlı, kolay erişilebilir bir yol olan sosyal medya içeriklerine olan yaklaşımı konusundaki yazıları herkes görmüştür zaten.

Dile getirdiğinde hatta yazıya döktüğünde insanı çok rahatsız ediyor bunlar, fakat kendini bilmek bence kendini değiştirmeden önce yapılacak en önemli şey. Neyi yanlış yaptığımı biliyorum, artık dokümente edilmiş halde önümde. Neyin üzerinde çalışmam gerektiğini de biliyor oldum doğrudan.


Zararları konuşuyoruz ama internetin sunduğu fırsatlar karşısında her zaman büyülenen biri olmuşumdur. Dünyanın herhangi bir yerinden biriyle saniyeler içinde iletişime geçebilmek ve sohbet edebilmek paha biçilmez bir nimet. Sadece doğru kişilerin içeriklerini görebilmek ve onlara ulaşabilmek için filtreleme yapmaya biraz çaba göstermek gerekiyor. Yoksa tamamen eli eteği çekmenin olduğum sektörde ve bulunduğum çağda çok faydası olacağını sanmıyorum.


Sorunlarla dolu bu yazıyı, bahsettiklerimin aksine davranıp tavsiyelerle ya da planlarla bitirmeyeceğim. Başta yazdığım “kendini bil” alıntısı bu yüzdendi. Sadece sorunu görmeye ve somut hale getirmeye çalıştım. Ne yapabilirim diye araştırmayı bir süre bırakacağım. Önce zihnimi kalabalıktan arındırmayı, farkında olmadan edindiğim bu hızlı ve aşırı tüketim alışkanlığını bırakmayı sonra yavaş yavaş sindirerek tüketmek nasıl olur öğrenmeyi planlıyorum. Tüm bunların nasıl yapılacağını kendim keşfetmeye yetecek kadar ham bilgiye sahibim, artık işlemeye fırsat verceğim.


Okuduğunuz için teşekkürler. Konuyla ilgili ekleme, düzeltme yapmak ya da tartışmak isterseniz memnuniyetle karşılık veririm.

twitter | sibervepunk@gmail.com